Ense bölgesinde içi sıvı dolu büyük keseciklerin görülmesine kistik higroma ismi verilir.
Olguların büyük çoğunluğuna kromozom anomalileri de (Tr 21, Turner Belirtisi, 47 XX, vs) eşlik eder. Bu hastalıkların olmadığı vaziyetlerde dahi, kalp anomalileri, diyafragma hernisi, iskelet displazisi, gibi anomaliler veya başka belirtiler da görülebilir.
Ense saydamlığının aşırı artmış olması ile küçük kistik higromalar birbirine çok benzeyebilirler. Dikkatli bir kontrolle ayrılabilirler, fakat ayrılamasalar da netice açısından pek değişik sayılmazlar.
Çoklukla büyük kistik higromalarda netice kötüdür. Bir çoğu anne karnında kaybedilirler. Ancak, bilhassa küçük olanlarda % 25 kadar olguda normal netice da olabildiği için bir baht umulabilir. Yeniden de diğer incelemelerle bir tanıya erişemediğimiz vakit zor bir muayenehane sual ile karşı karşıyayız demektir.
Gelelim "Ne Yapılmalı?" sualine...
Şayet anne karnındaki bebekte kistik higroma tanısı kondu ise:
1. Bu gebeliğin meselesiz bitebilmesi artık sürpriz sayılır. Öyle ki, yıllar önce bu görüntüyü gördüğümüzde gebelikten ümidimizi kesip "düşük" yaptırıyorduk. Böylelikle, hastalığı düzeltemesek dahi hastamıza "şifa" oluyorduk (!)
2. Yıllar içinde tıbbi olanaklar arttı, beklentiler arttı. Tek tük de olsa bu bebeklerin içinden doğabilenleroldu, yaşayabilenler oldu. Bunun üzerine, tıbben yapılması gerekenler listeleri oluşturuldu. Enfeksiyon tetkiklerini yapma, bebeğin genetik yapısını belirleme (koryon villus örneklemesi veya amniyosentez), ileri haftalara gelebilirse detaylı kontrol, özellikle kalp muayenesi...
Bunlar ile o hastadaki kistik higroma'nın nedenini bulmaya çalışıyoruz. Ha, derseniz ki "Ne bulunca rehabilitasyon edip olayı düzeltebileceksiniz?" Yok, ben düzeltebileceğimiz bir etken bilemiyorum.
Ama bu araştırmalardaki asıl emel şu: Kimi kistik higromalar spontane düzelebilirler. Sayıları ve oranları ile ilgili tıbbi literatürde kimi veriler var. Tıp mesleği üyeleri bu rakamlara erişebilirler. Bu şanslı gruptan olmadığı bu tetkiklerle ortaya çıkarılabilen gebeleri boş beklentiye sokmamak için bu tetkikler faydalı olabiliyorlar. Bu tetkiklerle bir mazeret bulamazsak gebeliği sürdürüyoruz. Kendiliğinden anne karnında kaybetmediklerimizden bir bölümü doğabiliyorlar, doğanların da takriben üçte ikisi sıhhatli olabiliyorlar. Tabii, bu tümceyi şöyle de kurabiliriz, doğabilenlerin üçte birisi sıhhatsiz oluyor.
3. Sonuçta her bir hasta için ayrı ayrı bu sürecin takibi, bu işleri meslek edinmiş kişi ve/veya ekiplerin (Perinatoloji) bilgisine müracaat etmeyi ve beraber karar almayı gerektiriyor.